Devrin ünlü gökbilimcisi Ali Kuşçu, Akkoyunlular devletinin hükümdarı Uzun Hasan’ın elçisi olarak İstanbul’a, Fatih Sultan Mehmet’e gelir.
Sevimli, alçakgönüllü, nüktedan bir kişidir. Kısa zamanda Fatih’in gözdesi olur, sık sık sofrasına buyur edilir. Bu yemekli sohbetlerin birinde, sofranın tıka basa av etleriyle donatıldığını gören Ali Kuşçu durgunlaşır. Sofrada bulunanlar avla, avcılıkla ilgili anılar, fıkralar anlatıp gülüşmeye başlayınca durgunluğu, asık suratlılığa dönüşür. Çok geçmez, Sultan Mehmet’in dikkatini çeker bu durum. Onu konuşturmak için, “Ali Kuşçu, bu av konusunda ne düşünür acaba?” diye sorar. Ali Kuşçu, saygıyla başını eğer: “Anlatayım sultanım,” der, “hükümdarımız Uzun Hasan’ın kuşlarına babam bakardı. Kuşçu lakabımız da oradan gelmektedir. Babamdan dinlediğime göre Hazreti Süleyman, Saba Melikesi Belkıs’la evlendiği zaman bütün kuşlar kendi
aralarında temsilciler seçip kutlamaya gitmişler. Dönerken de en güzel tüylerini gelinin yatak ve yastığının içine bırakmışlar… Sülünlerden… Bir tek sülünlerden giden olmamış. Hazreti Süleyman beklemiş bir süre. Bakmış ki gelen giden yok, haber gönderip sülünlerin reisini çağırtmış. Reis sülün karşısına gelince, Hazreti Süleyman ona ilk olarak, ‘Bana kırgın mısın?’ diye sormuş. Reis sülün üzgün bir sesle, ‘Bizi bağışlayınız efendim,’ demiş. ‘Yurdumuz Anadolu’nun hükümdarları ve kulları soyumuzu tükettiler. Yavrularımızı büyümeden vurdular. Sülün analarını daha kuluçkadayken yakaladılar. Onun için size bir bölük sülün toplayıp gönderemedim.’ Hazreti Süleyman, reis sülünün anlattıklarına çok üzülür. Bir ferman çıkararak, yavrulama mevsiminde hayvanların avlanmasını yasaklar.” Ali Kuşçu susunca bütün bakışlar bir anda Sultan Mehmet’e döner. Bir süre, düşünceli bakışlarla sofradaki av etlerine bakan Sultan Mehmet, daha sonra herkesin duyabileceği bir sesle, “Avdan, avcılıktan söz açalım derken, biz avlandık,” der ve ekler, “bundan böyle yavrulama mevsiminde kuşların avlanmasını yasaklıyorum!”