Kendini beğenmiş bir İstanbullu, Edirne’ de bir düğüne davet edilir. Düğün yemeğinden sonra hep birlikte bahçeye çıkılır. Oyun havaları eşliğinde bir süre eğlenildikten sonra, sıra istek parçalarına gelir. Onun konuk olduğunu bilen zurnacı yaklaşıp, “Çalmamızı arzu ettiğiniz herhangi bir parça var mı?” diye sorar. Zurnacıya küçümseyerek bakan İstanbullu, “Kala kala …
Poyraz ile Güneş, bir gün sıkı bir iddiaya girmişler. Poyraz, “Ben insanlara istediğimi yaptırırım,” demiş. “Hayır,” demiş Güneş, “asıl ben istediğimi yaptırırım.” O sırada, tarlasında çalışan bir adam görmüşler. Poyraz, “Var mısın” demiş Güneş’e, “adama üstündeki giysileri sen mi çıkartacaksın, ben mi? “Varım,” demiş Güneş, “Hadi, sen başla önce… Adama …
Eskiden, çok eskiden Ege Bölgesi’nde Frigyalılar hüküm sürerken bugünkü Dinar kasabasında bir çocuk dünyaya gelir. Marsiyas adı verilen çocuk, küçük yaşta müziğe merak sarar. Frig havaları besteler, yurdunun doğa tanrısı Pan’a ilahiler yazar. Kamışa yedi delik açarak, bugün çaldığımız flüt, ney ve kavalın ilk örneğini icat eder. İcat etmekle kalmaz; …
Arife günü, Nasrettin Hoca’nın karısı baklava yapmış. Hoca baklavadan bir dilim atmış ağzına, çok hoşuna gitmiş. Bir dilim, bir dilim daha derken… Tepsinin yarıya indiğini gören karısı, “Yarın bayram, gelen gidene ne ikram edeceğiz?” deyip almış Hoca’nın önünden tepsiyi, kaldırıp saklamış. Gece uyku tutmamış Hoca’yı. Baklavada aklı. Karısının uyumasını bekledikten …
Yıllar, yıllar önce… Ülkenin dört bir yanından gelen kervanlar, İstanbul’da Kapalıçarşı’ya inmektedir. Tüccarların kumaş, kürk, baharat siparişleri burada teslim edilmekte; malların bedelleri ise daha sonra toplanmaktadır. Kurnaz tüccarlardan biri, böyle para toplama anlarının birinde, kervancının dalgınlığından yararlanıp, ona 400 altın eksik ödeme yapar. Eksik ödemenin farkına varmayan kervancı, Şam, Bağdat …
Eskiden, çok eskiden… Bir medresenin odasında, dört öğrenci birlikte kalıyordu. Dört arkadaş, bütün ihtiyaçlarını birlikte karşılıyor, yemek yapmaktan, bulaşıkları yıkamaya kadar her şeylerini paylaşıyorlardı. Geceleri ders çalışmak için yaktıkları mumun parasını da aralarında toplayıp, o gecenin sorumlusu olan arkadaşlarına veriyor; mumu onun almasını sağlıyorlardı. Bir süre sonra, bazı geceler mumun …
Başkalarıyla dalga geçmeyi marifet sayan zevzek adamın biri, bir gece yarısı fırlar dışarı, avaz avaz bağırır: “Yangın vaar! Yangın var!” Uykusundan fırlayan mahalleli, kendini dışarı atar hemen… Uykulu gözlerle herkes birbirine sorar: “Yangın nerede? Yangın nerede?” Bakarlar ki, yangın mangın yok. Zevzek adam dalga geçiyor onlarla. Söylene söylene dönerler yataklarına. …
Sultan Mahmut, halktan biri kılığına girip çıktığı gezilerin birinde, Üsküdar’da dolaşırken, bir kunduracının önünde durdu. Kunduracı, boş örse çekiç vurmakta ve her vuruşta, “Tıkandı baba tıkandı! Tıkandı baba tıkandı!” diye kendi kendine söylenmektedir. Merakla içeri giren Sultan Mahmut, “Hayırdır baba, tıkanan nedir?” diye sordu. Vurmaya ara veren kunduracı, yer gösterdi …
Köyün birinde, Üzümcü Emmi diye anılan biri yaşarmış. Gün gelmiş, üzümcü Emmi yaşlanmış. Bakamaz olunca, istemeye istemeye satılığa çıkarmış bağım. Bağın kara kara, parmak büyüklüğündeki üzümlerini çok beğenen komşusu alıcı olmuş. “Yok, ona satmam,” demiş Üzümcü Emmi. Yıllardır sürüp gelen bir toprak anlaşmazlığından dolayı araları açıkmış komşuyla. Komşu ise, ne …
Yaşlı bir tilkiyle genç bir tilki dost olmuşlar. Birlikte bütün gün gezip tozmuşlar. Yaşlı tilki, genç tilkiye en besili tavukların bulunduğu çiftlikleri, en kolay girilebilecek kümesleri tarif etmiş. Böyle gezip dolaşırlarken bir avcıyla karşılaşmasınlar mı? Üstelik yalnız değilmiş avcı, yanında iki tane de tazısı varmış. Önce tazılar koşmuş tilkilerin peşinden… …
Bir tilki korku içinde dağa doğru koşuyormuş. Onu gören bir köpek, herhalde bir suç işledi ki kaçıyor, diye düşünmüş, yakalamak için düşmüş peşine… Tilki kaçmış, köpek kovalamış… Tilki kaçmış, köpek kovalamış… Sonunda ikisi de yorgunluktan adım atamaz hale gelince soluk soluğa durmuş. Köpek, dili bir karış dışarıda, “Yine ne yaramazlık …
Yüksek bir kavak ağacının dibine, bir gün bir kabak çekirdeği düşmüş. Günü gelince filizlenmiş kabak çekirdeği, çabucak büyüyüp kavağın tepesine ulaşmış. Kısa sürede kavağın boyuna erişince, çalımından geçilmez olmuş kabağın. Bir gün kavak ağacına seslenerek, “Sen bu yüksekliğe ne kadar zamanda ulaştın?” diye sormuş. “Otuz yılda,” diye cevap vermiş kavak …