Yerin Kulağı Var

ATA SÖZÜ

Eskiden, çok eskiden Ege Bölgesi’nde Frigyalılar hüküm sürerken bugünkü Dinar kasabasında bir
çocuk dünyaya gelir. Marsiyas adı verilen çocuk, küçük yaşta müziğe merak sarar. Frig havaları besteler, yurdunun
doğa tanrısı Pan’a ilahiler yazar. Kamışa yedi delik açarak, bugün çaldığımız flüt, ney ve kavalın ilk örneğini icat eder.
İcat etmekle kalmaz; çok da güzel çalar. Bir gün, hem flüt çalıp hem Frig dağlarında dolaşırken, güzel sanatlar tanrısı Apollon’a rastlar ve ona meydan okuyarak, yarışmaya davet eder. Üç telli liri çok iyi çalmasıyla ünlü Apollon, kabul eder yarışmayı. Hakem olarak Frig Kralı Midas ve güzel sanatların
koruyucusu dokuz peri kızı çağrılır. Yarış başlar… Tanrı Apollon üç telli lirini her zaman ki gibi çok güzel çalar… Sıra gelince Marsiyas’a… O da flütteki ustalığını konuşturur. Kral Midas, yurttaşı Marsiyas’a verir birinciliği. Çok kızar Apollon, “Senin kulakların iyi duymuyor sanırım; onları büyütelim de bundan sonra daha iyi duy!” diyerek Midas’ın kulaklarını eşek kulaklarına çevirir Ne yapsın Kral Midas? Başına bir külah geçirerek eşek kulakları
nı saklamaya çalışır. Saklamaya çalışır, ama zamanla uzadıkça uzar saçları. Kestirmek için en güvendiği berberini çağırır Kral Midas. Ona eşek
kulaklarını gösterdikten sonra, “Yalnız, aramızda sır olarak kalacak!” der. “Eğer duyulacak olursa, bilmiş ol ki kellen gider!” Aylar, yıllar geçer… Berber, Kral’ın sırrını saklamaktan çatlayacak hale gelir. Sonunda dayanamaz, ıssız bir yere gidip derin bir kuyuya eğilerek fısıldar: “Midas’ın kulakları… Eşek kulakları! Midas’ın kulakları… Eşek kulakları!” Derin bir oh çeker sonra… Rahatlar. O günden sonra su almak için kuyuya gelenler hep aynı fısıltıyı duyarlar: “Midas’ın kulakları eşek kulakları! Midas’ın kulakları eşek kulakları!” Kral Midas’ın sırrı, her yere yayılır kısa zamanda. Kulaklarını saklamanın bir anlamı kalmadığını gören Midas, külahını başından çıkarır. Ama öyle sevilen bir kraldır ki, kimse görmez onun eşek kulaklarını… Görmezden gelir.

ATA SÖZÜ
Zurnada Peşrev Olmaz Ne Çıkarsa Bahtına

Kendini beğenmiş bir İstanbullu, Edirne’ de bir düğüne davet edilir. Düğün yemeğinden sonra hep birlikte bahçeye çıkılır. Oyun havaları eşliğinde bir süre eğlenildikten sonra, sıra istek parçalarına gelir. Onun konuk olduğunu bilen zurnacı yaklaşıp, “Çalmamızı arzu ettiğiniz herhangi bir parça var mı?” diye sorar. Zurnacıya küçümseyerek bakan İstanbullu, “Kala kala …

ATA SÖZÜ
Zorla Güzellik Olmaz

Poyraz ile Güneş, bir gün sıkı bir iddiaya girmişler. Poyraz, “Ben insanlara istediğimi yaptırırım,” demiş. “Hayır,” demiş Güneş, “asıl ben istediğimi yaptırırım.” O sırada, tarlasında çalışan bir adam görmüşler. Poyraz, “Var mısın” demiş Güneş’e, “adama üstündeki giysileri sen mi çıkartacaksın, ben mi? “Varım,” demiş Güneş, “Hadi, sen başla önce… Adama …

ATA SÖZÜ
Yemeyenin Malını Yerler

Arife günü, Nasrettin Hoca’nın karısı baklava yapmış. Hoca baklavadan bir dilim atmış ağzına, çok hoşuna gitmiş. Bir dilim, bir dilim daha derken… Tepsinin yarıya indiğini gören karısı, “Yarın bayram, gelen gidene ne ikram edeceğiz?” deyip almış Hoca’nın önünden tepsiyi, kaldırıp saklamış. Gece uyku tutmamış Hoca’yı. Baklavada aklı. Karısının uyumasını bekledikten …