ATA SÖZÜ

Tilki, yengeç ve kaplumbağa… Bir gün anlaşıp çiftçilik yapmaya karar verirler. Uzun araştırmalardan sonra dağın eteğinde verimli bir tarla bulup işlemeye başlarlar. Daha birinci gün, kendini dünyanın en akıllısı sanan tilki, “Durun,” der, “siz tarlayı işlerken ben de şu dağa dayanayım da yıkılıp ekinimizi berbat etmesin.” Gider, dağda bir kayaya sırtını dayayıp uyumaya başlar. Yengeç ile kaplumbağa tilkinin kaytarmak için böyle yaptığını bilir, ama seslerini çıkarmazlar, içlerinden “Sen görürsün!” demekle yetinirler. Çalışır çabalar, ekip dikerler… Buğdayları bölüşme zamanı gelince tilkiye seslenerek, “Hadi bırak, dağı tutmana gerek kalmadı artık… Gel de, şu buğdayları bölüşelim,” derler. Koşarak dağdan inen tilki, gözleri fıldır fıldır,
“Nasıl bölüşeceğiz?” diye sorar. Yengeçle kaplumbağa, “Buğdayı üç eşit parçaya ayıracağız, herkes payına düşeni alacak,” diye karşılık verir.
Buğday yığınının çevresini dolanan tilki, “Bu mümkün değil,” der. “Bizim tartımız yok ki, buğdayı üç eşit parçaya ayıralım.

” “Ya ne yapacağız?” diye sorar ötekiler. Tilki, kuyruğunu havaya dikerek, bir süre düşünüyormuş gibi yaptıktan sonra: “Şöyle yapalım,” der, “buradan tarlaya kadar bir koşu yapalım. Tarlaya ilk varan buğdayları, ikinci varan da samanı alsın.” “Ee, sona kalan?” “Sona kalan dona kalsın, ceza olarak bir şey almasın!” “Öyle olsun,” der ötekiler. Tilkinin yeni bir oyun peşinde olduğunu anlayan kaplumbağa, “Yalnız,” der, “bu yarışı yarın yapalım. Bugün çok yorgunuz.” Tilki, kendinden emin, “Fark etmez benim için,” der, “yarın olsun.” Akşam evine giden kaplumbağa, durumu eşine anlatır bir bir: “Tilki, dünyanın en akıllısı sanıyor kendini. Sen yarın erkenden tarlaya git, orada bekle. Tarlaya doğru, en önde tilkinin koştuğunu göreceksin; onu görür görmez buğdayları taşımaya başla.

Hiç merak etme, seni ben sanacakları için karşı çıkamazlar…” Ertesi gün, dağın eteğinde kaplumbağa, yengeç ve tilki yan yana
sıralanır. Kaplumbağa, “Bir, iki, üç… Başla!” der demez, yengeç kimseye çaktırmadan tilkinin kuyruğuna sıçrayıverir. Tilki de fırlar ileri… İkisi hızla tarlaya doğru ilerlerken, kaplumbağa daha birkaç adımı zor atmıştır.

Birinci oluyorum diye sevinçle tarlaya yaklaşan tilki bir de ne görsün? Kaplumbağa onlardan önce gelip buğdayları taşımaya başlamamış mı? Hiç aklı ermemiş bu işe ama kuralları kendisi koyduğu için, bir şey de diyememiş. “Buğdaylar gitti, bari samanları kaçırmayayım,” diye samanların üstüne oturmak ister. Daha o oturmadan, tilkinin kuyruğundaki yengeç kendini samanların üstüne atıp bağırır oradan: “Dur, ne yapıyorsun tilki kardeş? Ben senden önce oturdum samanların üstüne; samanlar benim!” Tilki, şaşkınlık içinde, “Vay be,” der, “akıl akıldan üstünmüş demek!”

ATA SÖZÜ
Zurnada Peşrev Olmaz Ne Çıkarsa Bahtına

Kendini beğenmiş bir İstanbullu, Edirne’ de bir düğüne davet edilir. Düğün yemeğinden sonra hep birlikte bahçeye çıkılır. Oyun havaları eşliğinde bir süre eğlenildikten sonra, sıra istek parçalarına gelir. Onun konuk olduğunu bilen zurnacı yaklaşıp, “Çalmamızı arzu ettiğiniz herhangi bir parça var mı?” diye sorar. Zurnacıya küçümseyerek bakan İstanbullu, “Kala kala …

ATA SÖZÜ
Zorla Güzellik Olmaz

Poyraz ile Güneş, bir gün sıkı bir iddiaya girmişler. Poyraz, “Ben insanlara istediğimi yaptırırım,” demiş. “Hayır,” demiş Güneş, “asıl ben istediğimi yaptırırım.” O sırada, tarlasında çalışan bir adam görmüşler. Poyraz, “Var mısın” demiş Güneş’e, “adama üstündeki giysileri sen mi çıkartacaksın, ben mi? “Varım,” demiş Güneş, “Hadi, sen başla önce… Adama …

ATA SÖZÜ
Yerin Kulağı Var

Eskiden, çok eskiden Ege Bölgesi’nde Frigyalılar hüküm sürerken bugünkü Dinar kasabasında bir çocuk dünyaya gelir. Marsiyas adı verilen çocuk, küçük yaşta müziğe merak sarar. Frig havaları besteler, yurdunun doğa tanrısı Pan’a ilahiler yazar. Kamışa yedi delik açarak, bugün çaldığımız flüt, ney ve kavalın ilk örneğini icat eder. İcat etmekle kalmaz; …