ATA SÖZÜ

İki fare arkadaş olmuşlar: Biri şehir faresi, diğeri tarla faresi. Şehir faresi, tarla faresini yemeğe davet etmiş bir gün… O güne kadar evinin bulunduğu tarladan dışarı hiç çıkmamış olan tarla faresi duraklamış önce. Şehir faresi çok ısrar edince kabul etmiş önerisini. Davet günü gelince, yoldan geçmekte olan bir kamyonetin arkasına atlayıp şehrin yolunu tutmuş. Adresteki evi bulup çalmış kapısını. Onu karşısında görünce çok sevinmiş şehir faresi. “Hoş geldin,” demiş, “şimdi sen uzun yoldan geldin, acıkmışsındır; sofra hazır, hemen oturalım istersen…” Sofraya geçtiklerinde gördüklerine inanamamış tarla faresi: Sofra çeşit çeşit peynirlerle, ekmeklerle, ceviz, fındık, leblebilerle doluymuş… Her şey o kadar iştah açıcıymış ki, hemen peynirlere doğru uzanmış tarla faresi. Tam o anda, “Eyvah!” demiş şehir faresi. “Ne oldu?” “Bir tıkırtı duydum, bu mutlaka kara kedidir.” Kulak kabartıp beklemişler… Tıkırtı uzaklaşmış. Ortalık sessizleşince tarla faresi, yeniden uzanmış peynire. Bir parça kopartıp tam ağzına atacakken,
şehir faresi yine,
“Eyvah!” diye küçük bir çığlık atmış. “Ne oldu?” diye sormuş tarla faresi, çekinerek. “Dinle bak… Duyuyor musun?” “I vet, bir hırlama sesine benziyor.” “Kesin azman köpek… Aman kıpırdama!” Soluklarını tutup beklemişler yine… Hırlama sesi uzaklaşınca bakişlarını yeniden sofraya döndürmüşler.

Tarla faresi, kopardığı peynir parçasını tam ağzına atıyormuş ki bir gürültüyle kalakalmış yine. “Hu da ne?” diye sormuş korkuyla. Şehir faresi, fısıltıyla cevap vermiş: Ev sahibi… Yine kapan kuruyor, aman dikkatli olalım!”
Gürültü kesilince tarla faresi hemen sofradan kalkmış. “Ne oldu?” demiş şehir faresi, “Niye kalktın?” Ben gideyim artık, yolum uzun biliyorsun!”

Hemen deliğe yönelmiş tarla faresi. Çıkarken tam, “Sen de bir gün bana yemeğe gel!” demiş şehir faresine. Birkaç gün sonra bu kez şehir faresi düşer yollara… Varır tarla faresinin yolun sağ tarafındaki evine. Tarla faresi ona hemen bir sofra kurar. Sofrada yiyecek olarak azıcık buğdayla birkaç meşe palamudu gören şehir faresi Sen karnını bu kadarcık şeyle mi doyuruyorsun?” diye sorar şaşkınlıkla

Tarla faresi, “Evet,” deyince, Ah be arkadaşım, görüyorum ki bu tarlada kıtlık, yoksulluk var. Gel benim yanıma yerleş. Gördün işte, benim soframda yok, yok!” Tarla faresi faresi kahkahalarla gülmüş, şehir faresinin bu sözüne, Aman arkadaşım,” demiş, “senin evin sofrasında yiyecek bol ama;

Düşman da  bol! Kedi mi ararsın, köpek mi? Ya o, kapan kuran ev sahibi İnsan  ne yediğini bilemiyor. Benim bu tarlada rahatım, huzurum
yerinde. Karnım aç yatarım, dinç yatarım.”

ATA SÖZÜ
Zurnada Peşrev Olmaz Ne Çıkarsa Bahtına

Kendini beğenmiş bir İstanbullu, Edirne’ de bir düğüne davet edilir. Düğün yemeğinden sonra hep birlikte bahçeye çıkılır. Oyun havaları eşliğinde bir süre eğlenildikten sonra, sıra istek parçalarına gelir. Onun konuk olduğunu bilen zurnacı yaklaşıp, “Çalmamızı arzu ettiğiniz herhangi bir parça var mı?” diye sorar. Zurnacıya küçümseyerek bakan İstanbullu, “Kala kala …

ATA SÖZÜ
Zorla Güzellik Olmaz

Poyraz ile Güneş, bir gün sıkı bir iddiaya girmişler. Poyraz, “Ben insanlara istediğimi yaptırırım,” demiş. “Hayır,” demiş Güneş, “asıl ben istediğimi yaptırırım.” O sırada, tarlasında çalışan bir adam görmüşler. Poyraz, “Var mısın” demiş Güneş’e, “adama üstündeki giysileri sen mi çıkartacaksın, ben mi? “Varım,” demiş Güneş, “Hadi, sen başla önce… Adama …

ATA SÖZÜ
Yerin Kulağı Var

Eskiden, çok eskiden Ege Bölgesi’nde Frigyalılar hüküm sürerken bugünkü Dinar kasabasında bir çocuk dünyaya gelir. Marsiyas adı verilen çocuk, küçük yaşta müziğe merak sarar. Frig havaları besteler, yurdunun doğa tanrısı Pan’a ilahiler yazar. Kamışa yedi delik açarak, bugün çaldığımız flüt, ney ve kavalın ilk örneğini icat eder. İcat etmekle kalmaz; …