Falih Rıfkı Atay (Çankaya) Kitap Özeti

100 temel eser özetleri

Falih Rıfkı Atay

1894 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Falih Rıfkı fıkra, makale, gezi türlerindeki gazete yazılarıyla ve özellikle Atatürk’ü yakından tanıtan anılarıyla ün kazandı. İlk yazıları, Servet-i Fünun dergisinin genç yazarlara ayrılan ek sayfalannda yayımlanan Falih Rıfkı’nın Tecelli(1911) dergisi ile Süleyman Bahri’nin yönettiği Kadın (1912) dergisinde Cenap Sahabettin ile Ahmet Haşim’in
eserlerini hatırlatan şiirleri çıktı. I. Dünya Savaşında yedek subay olarak Suriye’ye gitti; 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa’nın hususi kâtipliğini yaptı. Suriye ve Filistin’deki savaş anılarını “Ateş ve Güneş” (1918) kitabında topladı. Kurtuluş Savaşı sona erdiği sırada İzmir’de Atatürk ile görüşmeye gelen gazeteciler arasındaydı. Atatürk’ün isteği üzerine İkinci Büyük Millet Meclisi’ne Bolu’dan milletvekili seçildi. (1922) Daha sonra uzun yıllar Ankara milletvekili olarak TBMM’de bulundu. Hâkimiyeti Milliye, Milliyet ve Ulus gazetelerinin başyazarlığını yaptı. Yeni Türk Alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeni’nde görev aldı.

ESER HAKKINDA
Falih Rıfkı, Çankaya isimli eserinde Atatürk’ün hayatını ve inkılâpları çok güzel bir Türkçeyle anlatmıştır. Bu eser sayesinde hem Atatürk’ün hayatı ve inkılâpları gün yüzüne çıkarılmış, hem de yakın dönem Türk siyasi hayatına ışık tutulmuştur. Eseri önemli kılan unsurlardan birisi de Atatürk’ü çok yakından tanıyan biri tarafından kaleme alınmış olmasıdır. Diğer taraftan kullanılan dilin akıcılığı ve yazarın döneme ait bütün gerçekleri samimi bir şekilde anlatması da eserin kıymetini artıran özelliklerdendir, Yazar, Atatürk’ü yakından tanıdığı için Atatürk hakkındaki başka yerde bulamayacağımız özel ve kıymetli bilgiler eserde bulunabilmektedir.

ÖZET
Harf İnkılâbı Hakkında Nihayet Atatürk 1928 yılı haziranında Ankara’da bir komisyon kurulmasım Maarif Vekili, rahmetli Necati’den istedi. Dolmabahçe sarayı’nda ziyaretine gittiğim Atatürk, “Hemen Ankara’ya git, komisyona katıl ve bu işi çabuk bitiriniz.” dedi. Komisyon alfabesini İstanbul’da Atatürk’e ben getirdim, uzun uzun tetkik etti. Konuştuklarından birtakımı “q” harfinde ısrar ediyordu. Hatta bir aralık Atatürk bu tavizde bulunmaya da karar verdi. Ertesi gün vazgeçirdik. Bu arada bir “q” harfi tehlikesi atlattık. Biz Türkçe kelimelerde “k”nin ince seslilerle daima “ke”, kalın seslilerle “ka” okunduğunu düşünerek, “q”yu alfabeye almamıştık. Ben yeni yazı tasarısını getirdiğim günün akşamı Kazım Paşa (Özalp) sofrada: Ben adımı nasıl yazacağım. “q” harfi lazım diye tutturdu. Atatürk de; “Bir harften ne çıkar, kabul edelim.” dedi. Böylece Arap kelimesini Türkçeleştirmekten alıkoymuş olacaktık. Sofrada ses çıkarmadım. Ertesi günü yanına gittiğimde meseleyi yeniden Ata’ya açtım. Atatürk el yazısının büyük harflerini bilmezdi. Küçük harfleri büyütmekle yetinirdi. Kâğıdı aldı Kemal’in baş harfini “q”nun büyütülmüşü ile sonra da “k”nın büyütülmüşüyle yazdı. Birincisi hiç hoşuna gitmedi. Bu yüzden “q” harfinden kurtululduk. Bereket Atatürk, “q”nun büyük harfini “Q” bilmiyordu. Çünkü “Q”, “k”nın büyütülmüşünden “K” daha gösterişli idi.” Atatürk’ün Şeref Hakkındaki Görüşleri Atatürk, şahsi şerefinin olduğu kadar, Türk şerefinin ihtiraslı düşkünü idi. Kibirli değildi. Neferleri ve hizmetçileri ile arkadaşça konuştuğunu hatırlarım. Fakat gururlu idi… Bu gurur, Türk şerefini yabancılar karşısında korumak bahis konusu olduğu zaman özellikle öne çıkardı. Garbci idi. Ama Tanzimatçılar gibi “mukadder” bir Batılı üstünlüğünü kabul etmezdi. Aşağılık duygusu altında ezilmezdi. Onun Türk tarihi ile uğraşması, bilakis, aydınları ve halkı bu aşağılık duygusundan kurtarmak için olmuştur. I Yabancı memleketlere veya milletlerarası konferanslara giden arkadaşların^’
— Sesiniz benim sesimdir, unutmayınız, derdi. Herkes de ona hesap vereceğini bilerek protokol ve itibar eşitliği üzerinde titiz davranırdı. Şu hikâyeyi anlatmıştım: Rahmetli Fevzi Çakmak Yugoslavya manevralarına gitmişti. Fransız Genelkurmay Başkanı Gamlin de davetliler arasında idi. Yemekte sıra meselesi çıkınca Mareşal olduğu için Fevzi Çakmak’ın general olan Gamlin’den öııce oturması lazım geliyordu. Gamlin razı olmadı:
— O mareşal ise de ben Fransız ordusunun Genelkurmay Başkanıyım, elemişti. I Fevzi Çakmak eğer yeri verilmezse gelmeyeceğini söylemesi 1üzerine güç durumda kalan Yugoslavlar ayakta bir ziyafet ter tiplemişlerdi. Fevzi Çakmak dönüşte vakayı Atatürk’e anlattı. Atatürk dedi ki;
— Biliyorsunuz, Alman ordusu Renani’yi işgal edeceği I zaman Hitler kıt’a komutanlarına, eğer Fransızlar mukavemet  ederse geri dönmeleri emrini vermişti. Fransa hükümeti Gamlin’e 1 mukavemet etmesini söyledi. Fakat Gamlin bunun için umumi  seferberlik istedi- İç politika durumu umumi seferberliğe elverişli olmadığı için fransa olup bittiye boyun eğmek zorunda kaldı.  Gamlin bira cesaret gösterseydi, Fransa Renani’yi kaybetmezdi.  Sanat ve mesleğinde ve asıl vazifesinde bu kadar zaaf gösteren bu adam, sofra sırası meselesinde bakınız ne yapmış! Dikkat
ediniz, bu adam Fransa’nın başına bir felaket getirecektir. Nitekim Gamlin Hitler ordularının bir iki hafta içinde yıkıverdiği Fransız ordularının başında bulunuyordu. İnönü İtalya’ya resmi bir seyahat yapacağı vakit Atatürk:

-Sen Türkiye’nin başvekilisin. Mussolini de resmen İtalya’nın İm vekilidir. Arada hiçbir fark tanımayacaksınız, demişti. Yolda idik. İlk verilen programda Mussolini istasyona gelmiyordu. İnönü Roma’da yerleşince karşılıklı ziyaretler yapılacaktı. Türk heyeti eğer program değişmezse yarı yoldan memlekete dönülceğini İtalyan protokolcülerine haber verdi. Trende bir telaştı, gitti.
Roma’ya vardığımız zaman İtalyan Başvekili Mussolini, sırtında jaket atayı ve başında silindir şapkası ile Türkiye Başvekilini bekliyordu.

Atatürk’ün Merakı
Atatürk giyime, ev ve eşya düzen ve temizliğine pek meraklı idi Askerler arasında sivil kıyafete iyi alışanların başında geldiğini. iniyorum. Evi de hiçbir zaman “bekâr kokmamıştır.” Arkadaşlarının, hatta uzaktan tanıdıklarının yeni yaptırdıkları evleri gezer, banyo ve sıhhi tesisata bilhassa dikkat ederdi. Bir dostuna misafir gittiği zaman da eğer nazı geçerse tenkitlerini esirgemezdi. Duvara asılı şeylerde en küçük eğriliği görür, kalkıp düzeltirdi. Gittiği yerlerde “Banyosu nerede?” diye soruşları, her gün yıkanma âdetini en mütevazı Türk yuvalarına kadar sokmak içindi. Banyo, evlerimizde Atatürk devrinden sonra “harcıâlem” olmuştur. Kendisi harpte ve siper hayatında bile evinde olduğu gibiydi. Misafir gittiği evlerde ev sahibi ile konuşarak eşyanın yerlerini
değiştirdiği olurdu. Yemek odası dar ve sıkıntılı bir odada ise ve yemeğe kalacaksa sofrayı salona taşımaktan üşenmezdi. Atatürk’ün misafirlikleri tesadüf olmakla beraber ev sahiplerini rahatsız etmezdi. Kendi mutfağı, çok defa gittiği evlere yardım ederdi. Bir gün şimdiki Atatürk Bulvarı’nda taşralı bir zenginin yaptırdığı bir buçuk katlı büyük köşkü geziyorduk. Tesadüf ev
sahibini de orada bulmuştuk. Adamcağız bir gün Atatürk’ün kendisine de uğrayacağına ihtimal vermediği için mimarı hem 100 Temel Eser Özelleri yapının, hem de döşemenin hoşa gider olmasında serbest bırakmış idi. Salonu, yemek odasını, yatak odalarını dolaştık. Sonra aşağı indik. Bir odada muşamba örtülü kötü bir masa, aynı kötülükte bir iki dolap, duvar kenarlarında da yer minderleri vardı. Ev sahibi büyük bir saflıkla:
— Paşam efendim, biz çoluk çocuk burada yemek yer, otururuz, diyordu. Fakat ne de olsa Cumhuriyet okullarında yetişen çocuğunun şimdi üst kata çıkmış olduğuna şüphe eder misiniz?

100 temel eser özetleri
Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler Kitap Özeti

NASREDDİN HOCA Türk milletinin bilge şahsiyetlerinden olan Nasreddin halk dilinde, duygu, tefekkür, mizah ve hoşgörümüzü gösi. fıkra türünün öncüsüdür. Başta Türk dünyası olmak üzere dünyanın birçok tanınan Nasreddin Hoca, sosyal hayatta karşılaşılan içimim kılmaz güç işleri, aklı bilgisi ve hazırcevaplığıyla mizahi biçtin çözen, güldüren; ama güldürürken düşündüren, keskin  kâsının sembolü, …

100 temel eser özetleri
Mor Salkımlı Ev Kitap Özeti

HALİDE EDİP ADIVAR failde Edip Adıvar, 1884’te İstanbul’da doğmuş, 9 Ocak l’M’te İstanbul’da ölmüştür. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni (1901), Kur’an, Arapça, Farsça, musiki dersleri aldı. Özel Rıza Tevfik’ten felsefe ve sosyoloji, Salih Zeki’den matematiki. Öğretmenlik, müfettişlik, Darülfünun’da batı edebiyatı  yaptı. Milli Mücadele’ye katıldı; onbaşı ve çavuş rütbeleri 1923-1938 yılları arasında kocası …

100 temel eser özetleri
Memleketimden İnsan Manzaraları Kitap Özeti

NAZIM HİKMET Nazım Hikmet Ran 1902-1963 yılları arasında yaşamıştır. iye Mektebinden deniz subayı olarak mezun olmuştur. Hası askerlikten uzaklaşmıştır. Moskova’da bir üniversitede üzerine öğrenim görmüştür. İstanbul’da bir süre dergi çalıştıktan sonra 1938’de tutuklanmıştır. 1950 kadar hapis yattıktan sonra Moskova’ya gitmiştir. Moskova’da ESER HAKKINDA Memleketimden İnsan Manzaraları, bir destan veya uzunca.1939’da yayınlanmaya başlamışhr. Çok uzun …