Bize Göre Ahmet Haşim Kitap Özeti

100 temel eser özetleri

AHMET HAŞİM
Ahmet Haşim, 1885-1933 yılları arasında yaşamıştır. Galatasaray
Lisesi’ni bitirmiştir. Güzel Sanatlar ve Harp Akademilerinde
öğretmenlik yapmıştır, ilk şiirini 1901’de yazan Ahmet Haşim,
şiire öğretmeni Ahmet Hikmet Miiftüoğlu’nun etkisiyle başlamıştır.
Ahmet Haşim, önce Fecr-i Ati topluluğuna katılmış, daha sonra
müstakil bir şahsiyet olarak yazılarına, şiirlerine devam etmiştir.
Kendine has sembollerle, İzlenimcilik akımının etkisiyle aruz
vezniyle şiirler yazmıştır. Kendinden sonraki şairleri etkilemiştir.

ÖZET
Garden Bar’da Konuşan İki Adam
Şu ışıklar içinde görünüp kaybolan kadınlara bak! Ne derilerindeki
beyazlık insan derisi beyazlığı, ne gözlerindeki siyahlık,
insan gözü siyahlığı, ne dudaklarındaki kızıllık, insan dudağı kızıllığıdır.
Tabiatın eserleri hiç de bu sahne yaratıkları kadar güzel
değil! Kırmızı, sarı, yeşil, siyah boyalar, renksiz etleri, çipil
gözleri, soluk dudakları değişikliğe uğratarak, harap uzviyetlerden
birer gençlik ve güzellik mucizesi vücuda getirmiş. Kim diyor ki
kadın şimdi, eskisi gibi, yüzünü sıkı örtüler altında saklamıyor?
Ya boya örtüleri? Bunların altında hakiki çehreyi hiç görmek
kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı?
Kadın ne yapardı bilmem… Fakat boyalar olmasa bilmem ki
göz nasıl boyanırdı?

Leylek
Senelerden beri leylek görmüyordum. Hatta bu kanatlı yaz
seyyahlarının son senelerde İstanbul’a az rağbetleri herkesin dikkatini
çekmişti. Sonradan öğrendik ki Mısırlılar, bilmem ne
sebepten dolayı bu saygıdeğer kuşları arsenikli yemlerle öldürüyorlarmış.
Geçen gün sokakta, gölgeleri mor ve keskin yapan bir Afrika
güneşi aydınlığında yürürken, birden damlar tarafından gelen
bir leylek gagası takırtısıyla durdum. Senelerden beri hasret
kaldığı dost sese kavuşan kulağım, âdeta mesut ağızların geniş
tebessümüyle gerilmişti.
Leylek, yaz mevsiminin kuşu değil, bizzat yazdır. Kırmızı
gagasının takırtısı, ses hâline gelmiş bir sıcak temmuzdur. Bir
baca üstünden ufka çizilen bir leylek şekli, muhayyileye neler
hatırlatmaz: Maviliği içi bayıltan sonsuz, derin gökyüzü… Yeşil
bir vadide gizlenmiş minareli, küçük, beyaz bir şehir… Yarasaların
uçuştuğu, kavak ağaçlarının hafif hafif sallandığı yeşil bir akşam…
Sıcak bir Asya gecesi: Damların yan duvarlarına dayanarak, gizli
gizli konuşan ve doğacak bakır bir ayı bekleyen siyah zülüflü,

kırmızı dudaklı, altın ve mercan gerdanlıklı kadınlar. Alçak bir
gece semasına serpilmiş büyük yıldızlar… Bütün bu yıldızların
içinde bir leyleğin düşünen gagası…
Muhakkak, leylek, ressam ve şairi birtakım karışık ve mevzun
hayallere davet etmek üzere yaratılmış bir kuştur. İşte onun içindir
ki maddeye tapan Mısır köylüsü, kendisine yaramayacak kadar
güzel olan bu hayvanı öldürmek cesaretini kendinde buluyor.
Sinema
Boş vaktim oldukça sinemaya giderim. Yumuşak bir karanlığa
gömülmüş, makinenin hışırtısını dinleyerek, vücudumun değil,
ruhumun bir çetin yol üzerinde mola verdiğini hissederim. Karanlık,
ölümün bir parçasıdır, onun için dinlendiricidir. Büyük
dinlenme, bir karanlık denizine dalıp bir daha ışığa kavuşm amaktan
başka nedir?
Sinemanın diğer bir fazileti de olgun yaşın, kafatası içinde,
bir deste deve dikeni gibi sert duran acıtıcı mantığı yerine, çocuk
safdilliğini ve kolayca aldanış kabiliyetini koymasıdır. Rüya
âlemi üzerine açılmış sihirli bir pencereyi andıran beyaz perdede
koşuşan, döğüşen, düşen, kalkan şu ahmak şahısların tatsız tuhaflıklarından
veyahut kovboy süvariliklerinden veya harikulade
hırsızlık vakalarından, başka türlü tat almak kabil olur muydu?
İnsan saflığıyla beslenen sinema edebiyatı, henüz kıymetsiz
yazarın işidir. Resmi, beyaz perde üzerinde kımıldayan şu rimel
ile kirpiğin her teli bir ok gibi dikilmiş güzel kadının gözünden,
damla damla akan sahte gözyaşları, zevkini ve aklıselimini şapka
ve bastonuyla birlikte vestiyere bırakmayan adamı, teessürden
değil, ancak can sıkıntısından ağlatabilir.
Sinema, böyle yormayan masum bir göz eğlencesi kaldıkça,
yorgun başın munis bir sığmağıdır. Her zevkini kaybetmiş ruhu,
çocukluk tazeliğine kavuşturan bu karanlıkta, basit musiki, tatlı
bir ninni vazifesini görür. Ben, en güzel ve en dinlendirici uykularımı
sinemanın, ipek yastıklar gibi başın arkasına yığılan
yumuşak karanlığına borçluyum.

100 temel eser özetleri
Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler Kitap Özeti

NASREDDİN HOCA Türk milletinin bilge şahsiyetlerinden olan Nasreddin halk dilinde, duygu, tefekkür, mizah ve hoşgörümüzü gösi. fıkra türünün öncüsüdür. Başta Türk dünyası olmak üzere dünyanın birçok tanınan Nasreddin Hoca, sosyal hayatta karşılaşılan içimim kılmaz güç işleri, aklı bilgisi ve hazırcevaplığıyla mizahi biçtin çözen, güldüren; ama güldürürken düşündüren, keskin  kâsının sembolü, …

100 temel eser özetleri
Mor Salkımlı Ev Kitap Özeti

HALİDE EDİP ADIVAR failde Edip Adıvar, 1884’te İstanbul’da doğmuş, 9 Ocak l’M’te İstanbul’da ölmüştür. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni (1901), Kur’an, Arapça, Farsça, musiki dersleri aldı. Özel Rıza Tevfik’ten felsefe ve sosyoloji, Salih Zeki’den matematiki. Öğretmenlik, müfettişlik, Darülfünun’da batı edebiyatı  yaptı. Milli Mücadele’ye katıldı; onbaşı ve çavuş rütbeleri 1923-1938 yılları arasında kocası …

100 temel eser özetleri
Memleketimden İnsan Manzaraları Kitap Özeti

NAZIM HİKMET Nazım Hikmet Ran 1902-1963 yılları arasında yaşamıştır. iye Mektebinden deniz subayı olarak mezun olmuştur. Hası askerlikten uzaklaşmıştır. Moskova’da bir üniversitede üzerine öğrenim görmüştür. İstanbul’da bir süre dergi çalıştıktan sonra 1938’de tutuklanmıştır. 1950 kadar hapis yattıktan sonra Moskova’ya gitmiştir. Moskova’da ESER HAKKINDA Memleketimden İnsan Manzaraları, bir destan veya uzunca.1939’da yayınlanmaya başlamışhr. Çok uzun …