Ahmet Hikmet Müftüoğlu (Çağlayanlar) Kitap Özeti

100 temel eser özetleri

Ahmet Hikmet Müftüoğlu 1870-1927 yılları arasında yaşamıştır. Galatasaray Lisesinden mezun olmuştur. Konsolosluk, müsteşarlık, profesörlük yapmıştır. İlk defa, 1896’da Servet-i
fünun dergisinde yayımladığı bir hikâye ile bu gruba dâhil olmuştur. Daha sonra Türkçülük ve Yeni Lisan akımı etkisinde yazılar yazmaya başlamıştır. Eserleri, Haristan ve Gülistan, Gönül hanım, Çağlayanlar’dır. Milli şair unvanı verilen Mehmet Emin Yurdakul’un Türk şiirinde açtığı çığırı Ahmet Hikmet Müftüoğlu Çağlayanlar’da hikâyeleriyle devam ettirmiştir. Yazar, bu eserdeki hikâyelerinde Türk destanlarından, tarihinden, faydalanmış; Trablus, Balkan, I. Dünya savaşlarında yaşanan olayları anlatmıştır. 1922’de yayınlanan Çağlayanlar, 18 parçadan ibarettir. Milli edebiyatımız içinde uyandırdığı milliyetçilik duygularıyla çok önemli bir yere sahiptir.

ÖZET
Sümbül Kokusu Pazar günü, Budapeşte Darülfünunu Tabiiyyat şubesinde öğrenim gören Hüseyin Arif, Macaristan’ın dar sokaklarından birinin kasvetli, dar evlerinden birinde, gazete okumaktadır. Gazetede Çanakkale Savaşı’nın gidişatıyla ilgili pek çok haber vardır. İstanbul’un, Boğazlar’ın her yanının sarıldığı, ülkenin çok zor durumda olduğu yazmaktadır. Hüseyin Arif, memleketinin düştüğü bu durumdan dolayı büyük bir hüzün içindedir. Ülkenin cephane durumu çok eksiktir. Oysa düşman askerlerine her yandan yardım gelmektedir. Onların her türlü imkânı karşısında Türk askerinin yalnızca bir göğsü, bir de pazusu vardır. İstanbul; camileriyle, mavi denizi ve göğü, mezarlıkları, surları ile gözlerinin önüne gelmektedir. Ona göre, İstanbul’un hamalları Avrupa’nın lordlarından daha asildir. Kaldığı Macar topraklarındaki sokaklara göre İstanbul’un sokakları daha nurani, daha neşelidir. İçinden bir çığlık kopar. Allah’a, vatanımı düşmana
çiğnetme, diye yalvarır. Bu hüzün içinde, memleketine ait neyi varsa hepsini koklar. Sonra pencereyi açar. Ev sahibi dört gün önce bir sümbül vermiştir. Pencereyi açınca duyduğu sümbül kokusuyla irkilir. Sümbül saksısının üzerine kapanarak ağlamaya başlar. O sırada kapı vurulur. Gelen Mehmet Siyavuş’tur. Mehmet’e sümbülü derinden koklamasını söyler. Mehmet Siyavuş da irkilir. Çünkü sümbül, İstanbul kokmaktadır. Mart aylarında İstanbul’da işportalarda “bahariye kokuları” diye satılan sümbül kokusunu hatırlarlar. İkisi de “Ah vatan!” derler. “Vatanı kaybediyoruz.” diye ağlamaya başlarlar. İki genç, bir şey yapmaları gerektiğine karar verir. Hüseyin Arif arkadaşına: “Yaşamak alçaklıktır. Çanakkale cephesinde ölmeliyiz.” der. Birbirlerine sarılarak ikisi de vatan için savaşmaya karar verir. İki gün içinde eşyalarını satarlar. Pasaport işlemleri için gittiklerinde görevli onlara “Talebelerin askerlikleri ertelendi.” dediğinde, onlar büyük bir huzurla “Biz gömün gidiyoruz.” cevabını verirler. Padişahım Alınız Menekşelerimi, Veriniz Gülümü Samime Hanım, kanepede gazeteleri okumaktadır. Yanında Ayşecik vardır. Ayşecik, Samime Hanım’ın hizmetçisidir. Samime hanımım kocası, Ayşecik’in de babası ve nişanlısı Trablus cephesine gittiklerinden beri koca evde birbirlerine arkadaşlık etmektedirler. Ayşecik, bu eve akrabası olan Samime Hanımın kocası tuğrul Bey’in babasından haber alabileceği ümidiyle gelinin Fakat Tuğrul Bey de kısa zaman sonra cepheye gitmiştir. Minime Hanım ile Ayşe iki dert ortağı olmuşlardır. Her ikisi de her gün Allah’a cephedeki yakınları için yalvarmakta, matem havası esip durmaktadır. Samime Hanım, Ayşe’ye kocasından, Ayşe de utanarak nişanlısından bahsetmekte; böylelikle avunmaktadırlar. Ayşe, Samime Hanıma muharebeden bir haber olup olmadığımı sorar. Samime Hanım, gazetedeki haberi okumaya başlar. gazatede şunlar yazmaktadır: on üç zırhlıya karşı bir asker’ “Salı sabahı düşman zırhlılarından on üçü Trablus’un şarklarında kalan Hamidiye İstihkâmı’nı dövmeğe başlamışlardır. İstihkâmı da on bir neferle bir çavuş vardı. Neferlerin dokuzu bir müddet sonra şehit, ikisi mecruh olmuş ve sağ kalan Mehmed çavuş isminde bir kahraman henüz parçalanmayan birkaç topla, dünyanın hiçbir muharebesinde işitilmemiş, hiçbir memleketin tarihinde görülmemiş bir inat ve metanetle tek başına düşmana mukabele etmiş ve nihayet tunç toplarla beraber o polat vücut da başına yağan yüzlerce gülle altında parça parça olmuştur. Böyle emsalsiz erlere malik olan millet dünyanın en büyük milletidir.” Gazetedeki haberi duyan Ayşe, haykırmaya ve ağlamaya başlar. Haberdeki Mehmet Çavuş babasıdır. Ayşe baygınlık geçirir. Samime Hanım, onu teselli etmeye çalışır. İkisi de abdestlerim alarak Allah’a secde ederler. Dakikalarca ağlayarak Allah’a dua ederler. Samime Hanım, Ayşe’ye yatmasını ve Allah’a nişanlısının yaşaması için dua etmesini söyler. Ayşe rüyasında nişanlısı Tosun’u görür. Bir melek, onu Trablusgarb’a nişanlısının yanına götürür. Nişanlısının yanında babası da vardır. Babası, nişanlısını götürmesini, onun yerine de savaşacağını söyler ve gider. Ayşe, Tosun’a sarılarak ağlamaya başlar. Tosunla birlikte bir yere otururlar. Tosun, düşman kurşunu askerlerimizin bağrını delerken, buradan ayrılamayacağını söyler. Bu arada, Tosun’un her yerinden inciler akmaktadır. Ayşe incileri boplayıp padişaha vererek nişanlısının bedelini vereceğini düşünür ve sevinir. Tosun, düğmesini açtığında içinden mücevherler dökülmeye başlar. Tosun, ona: “Benim bedelim bu çöllerin bütün kumlarıdır. Ben bitmeyince Trablus, bitmez.” der. Padişaha bir demet çiçek götürmesini söyler. Ona son söylediği cümle: “Gönlüm diyor ki ben şehid olmamışsam mutlaka çiçekleri padişaha vereceksin.” Ayşe, sabah olunca hemen bahçeden çiçek toplar. Padişah gidecektir. Dolmabahçe Sarayı’nın önünde elinde çiçeklerle duracak, padişah onu görünce Ayşe’yi yanına çağıracaktır. O da padişaha: “Alınız menekşelerimi, veriniz gülümü!” diyecektir. Bu düşüncelerle evden çıkar. Yolda birkaç bölük asker görür. İçlerinde Tosun da vardır. Onu görünce gözleri kararır ve oracığa düşüverir. Ayşe aldanmıştır. Gördüğü asker Tosun değildir. Elindeki menekşeler de çamurun içine düşmüştür. O anda rüyada Tosun’un: “Ben şehid olmamışsam mutlaka çiçekleri padişaha vereceksin.” dediğini hatırlar. Ağlayarak onun şehid olduğunu anlar.

100 temel eser özetleri
Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler Kitap Özeti

NASREDDİN HOCA Türk milletinin bilge şahsiyetlerinden olan Nasreddin halk dilinde, duygu, tefekkür, mizah ve hoşgörümüzü gösi. fıkra türünün öncüsüdür. Başta Türk dünyası olmak üzere dünyanın birçok tanınan Nasreddin Hoca, sosyal hayatta karşılaşılan içimim kılmaz güç işleri, aklı bilgisi ve hazırcevaplığıyla mizahi biçtin çözen, güldüren; ama güldürürken düşündüren, keskin  kâsının sembolü, …

100 temel eser özetleri
Mor Salkımlı Ev Kitap Özeti

HALİDE EDİP ADIVAR failde Edip Adıvar, 1884’te İstanbul’da doğmuş, 9 Ocak l’M’te İstanbul’da ölmüştür. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni (1901), Kur’an, Arapça, Farsça, musiki dersleri aldı. Özel Rıza Tevfik’ten felsefe ve sosyoloji, Salih Zeki’den matematiki. Öğretmenlik, müfettişlik, Darülfünun’da batı edebiyatı  yaptı. Milli Mücadele’ye katıldı; onbaşı ve çavuş rütbeleri 1923-1938 yılları arasında kocası …

100 temel eser özetleri
Memleketimden İnsan Manzaraları Kitap Özeti

NAZIM HİKMET Nazım Hikmet Ran 1902-1963 yılları arasında yaşamıştır. iye Mektebinden deniz subayı olarak mezun olmuştur. Hası askerlikten uzaklaşmıştır. Moskova’da bir üniversitede üzerine öğrenim görmüştür. İstanbul’da bir süre dergi çalıştıktan sonra 1938’de tutuklanmıştır. 1950 kadar hapis yattıktan sonra Moskova’ya gitmiştir. Moskova’da ESER HAKKINDA Memleketimden İnsan Manzaraları, bir destan veya uzunca.1939’da yayınlanmaya başlamışhr. Çok uzun …