Başa Gelmeyince Çekilmez
Bir adamın koyun sürüsü varmış. Sürüyü otlatmak için her gün dağ bayır dolaşmaktan bıkmış usanmış… Gidip gelirken önünden geçtiği denizin
dümdüz, sakinliği ilgisini çekmiş. “Ben en iyisi deniz üstünde ticaret yapayım,” demiş. Satmış koyunlarını, köyünde bolca yetişen fasulyeleri çuvallayıp, atlamış bir gemiye, yola çıkmış. Birinci gün her şey yolunda gitmiş… Ama ikinci gün bir fırtına patlamasın mı? O sessiz durgun
deniz, canavar kesilmiş bir anda. Koca koca dalgalar, gemiyi fındık kabuğu gibi sallamaya başlamış. Adamcağız bakmış olacak gibi değil, fasulye
çuvallarını bırakıp atlamış denize, bir tahtaya tutunup, canını zor kurtarmış. Dönmüş köyüne, yine eski işini yapmaya başlamış. Bir gün yine sürüsüyle giderken, bir delikanlının hayran hayran denize baktığını görünce hemen koşmuş ona, “Sakın ha,” demiş. “Aldanma, denizin böyle sessiz sakin durduğura… Ne canavardır o, sen bilmezsin!” Delikanlı gülmüş, “Neresi canavar canım,” demiş, “siz de amma abartıyorsunuz… Uslu uslu duruyor işte!” Adam, başını sallamış, “Ah, ah,” demiş, “başa gelmeyince bilinmez!”